Türkiye sancılı bir seçim süreci yaşadı. İyi kötü hepimiz bu sancıyı hissettik. Seçim sürecinin sonuçlarından endişe duyanlar sancıdan daha fazla pay alırlarken, “bu yaşadıklarımız eskiye oranla daha ağır basıyor ama olur böyle şeyler, sonu selamettir” diyenler daha az sancı hissettiler.
Gerçekten, şimdiye kadar görmediğimiz tempoda yaşanan seçim sürecinin sonunda, seçmen çok büyük oranda katılım ile tercihini belirleyip noktayı koydu ve kimsenin itiraz edemeyeceği mesajları verdi. Zaten, çok partili demokrasi sistemine geçtiğimiz yıllardan bu yana yaşadığımız her siyasi kaos ortamına girdiğimiz süreç sonunda, sandık başına giden seçmenin, kimsenin itiraz edemeyeceği netlikle sorunları çözdüğünü hep hatırlarız. Bu defada öyle oldu ve seçmen tüm sorunları çözdü.
Seçim sonuçlarının açıklanması ile birlikte, 17 Aralık’tan bu yana süregelen ekonomik dalgalanmalar, sanki sihirli bir değnek dokunması gibi bitti, döviz ve faiz geriledi, borsa yükseldi, piyasalar rahatladı. Demek ki 17 Aralık’tan bu yana yaşadığımız sıkıntılar özde sıkıntı değilmiş. Umuyoruz ki, vatandaşlarımızın verdiği mesajlar muhatapları tarafından doğru algılanabilir ve benzer problemler tekrar yaşanmaz. Ancak, önümüzdeki aylarda yeni siyasi sorunlar çıkabileceğini hiç aklımızdan çıkarmayalım, çıkması muhtemel siyasi sorunlardan ekonominin etkilenmemesi için, işimize gücümüze bakalım, siyasi sorunlar nasıl olsa çözülür.
Unutmayalım ki, çok partili sisteme geçtiğimiz yıllardan bu yana ekonominin olumsuzlukları nedeni ile
siyaset hiç zarar görmedi, ama siyasetin olumsuzluklarından ekonomi hep zarar gördü. Allah’a şükür ki ekonomi yıkılmadı, hep ayakta kaldı, Türk ekonomisini zirvelere taşıdı.
Ekonomiyi zirvelere taşıyan iş dünyası, düne göre daha fazla çalışmak, daha fazla üretmek zorundadır. Özellikle Kütahya iş dünyası kendine yeni hedefler belirleyip, Kütahya’yı 4. kategori iller sıralamasından 2. kategori iller arasına taşıması lazım. Bunun en kolay ve güvenilir yolu, üretim ve hizmet sektöründe yer almaktır. Perakende ticaret ile bir yerlere varamayız. Mikro işletmelerin ve küçük işletmelerin, perakende ticareti içindeki ağırlığı, yok denecek kadar azdır, zira organize perakende kulvarı ile rekabet edebilmesi mümkün değildir. Hangi küçük ölçekli perakende taciri ile konuşursanız konuşun, halinden memnun olmadığını dinlersiniz. O halde, üretim ve hizmet sektörüne ilgi duymak, içinde bulunduğu olumsuz koşullardan çıkış yolunun başlangıcı olabilir.
Kulvar değiştirelim, üretim sektörüne geçelim, ama nasıl geçelim? Bu konudaki tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.
Kural olarak;
– Kendimize güvenmek,
– İtibarımızın en büyük gücümüz olacağını kabul etmek,
– Doğru sektör seçmek,
– Gücümüz oranında kapasite belirlemek,
– Küçükten başlayarak büyüme stratejisi belirlemek,
– Doğru hesap yapmak (veya yaptırmak),
– Doğru insanlardan kadro kurmak, insana değer vermek,
– Aile şirketi ise, aile ve şirket anayasası yazmak,
– Kurumsallaşmanın olmazsa olmaz mecburiyet olduğunu bilmek,
-Liderlik eğitimleri almak, liderlik vasıflarına sahip olmak,
– AR-GE, kalite, verimlilik, inovasyon neden önemlidir, bunları bilmek.
Kendini bu kurallara yakın hissedenlerin başarı şansı çok yüksektir. Yabancı hissedenler olabilir, bu durumda yapılacak tek şey, bu ve benzer kuralları içlerine sindirmekten ve gereklerini yerine getirmekten ibarettir.
Günümüzdeki Kütahya’nın en önemli sorunu, yeterince zenginleşme sağlayamamasıdır. Zenginleşmenin yolu ise ekonominin içinde olmaktır. Ekonominin içinde olmak fırsatı 400.000 civarındaki yetişkin Kütahyalının eşit şartlarda sahip olduğu fırsatlardır. Bütün mesele bu fırsatları kullanmayı becerebilmektedir. Mahalle mahalle dolaşıp sırtında halı, kilim satarak; elinde çanta ile kapı kapı dolaşarak, satış yaparak zirvelere ulaşmış kimseleri tanıyor veya hikâyelerini dinlemiş olabilirsiniz. Küçücük bir terzihaneden yola çıkıp, global ölçeklerde konfeksiyon devlerinin arasında yer almış, küçücük bir dokuma tezgahından devasa tekstil firmalarından birisi olmuş ve daha yüzlerce örneği olan firmaları da biliyor olabilirsiniz. Kütahya neden yapamasın?
Bir başka örnek kümesi olarak önceki kuşaktan devraldığı işleri geliştirip devasa firmalar haline getiren
iş insanlarından örnekler ararsak, etrafımıza baktığımızda onlarcasını görebiliriz. Görebiliriz ama aksini
görmemiz de mümkün maalesef.
Zenginleşmiş ülkelerin zenginlik kaynağı vatandaşlarıdır. Zenginleşmiş toplumların ülke itibarları da yükselir. Zenginleşmiş ülkelerde yaşayan insanların müreffeh hayat sürdükleri biliniyor. Avrupa ülkelerine bakalım 1 milyon nüfuslu ülke de, 70 milyon nüfuslu ülke de, zenginlikleri sayesinde hem müreffeh, hem de itibarlı ülke olmanın keyfini sürüyorlar.
Müreffeh yaşayan bir halk, itibarlı bir ülke olmamızın değişmez kurallarından bir tanesi güçlü ekonomiye sahip olmaktır.
Güçlü ekonomiyi yaratacak olanlar, o ülkenin vatandaşlarıdır. Yani bizleriz.
Nafi Güral